🏸 Saffet Emre Tonguç Turları 2020
7dZ0bT. Düşlerime giren dört ada24 Ocak 2021 Yeni normalde kimi zaman sıkılmış, kimi zaman umutsuz hissedebiliyoruz. Madem evden çıkamıyoruz ben de sizi bu hafta biraz daha sıcak memleketlere, gitmeyi hayal ettiğim uzak cennetlere götürmek istedim. Egzotik tatlarıyla lezzetli mutfakları, renkli kültürleri ve eşsiz doğalarıyla beni büyüleyen adaları yazdım. Hayata geri döndüren ada BALİDünyanın en büyük Müslüman ülkesi olan Endonezya’nın neredeyse 18 bin adası var. Bunlardan en bilineni olan Bali’ye İstanbul’dan yaklaşık 15 saatlik bir uçuştan sonra ulaşıyorsunuz. Uçaktan biraz yorgun inebilirsiniz ancak Bali, enerjisiyle sizi hayata hemen geri dön-dürüyor. Kraliyet şehri’ olarak da anılan Ubud, adanın tam ortasında bir kültür vahası. 19’uncu yüzyılda inşa edilmiş ve geleneksel mimarinin tüm özelliklerini taşıyan Puri Saren Ubud Ubud Sarayı bunun bir kanıtı gibi. Endonezya’da Müslümanlar nüfusun yüzde 86’sını oluştururken Bali’de halkın yüzde 90’ı Hindu. En çok ilgi çeken yerlerin başında maymunların krallıklarını ilan ettikleri Monkey Forest var. Üç tapınağın olduğu ormanda yüzlerce maymunla karşılaşacaksınız. Petulu ise doğanın kendi çabalarıyla yarattığı bir cennet. Mümkün olduğunca fazla şey görmek için rehberli turları tercih edin. Ubud aynı zamanda bir tapınaklar şehri. Tanah Lot Tapınağı, Bali mitolojisinde önemli bir yere sahip yedi deniz tapınağından biri. Bratan Gölü de adadaki en büyük ikinci göl. Manzara muhteşem, renkler olağanüstü ama sizi bekleyen sürpriz, gölün tam ortasında olanca zarafetiyle yükselen, 17’nci yüzyılda Bali’nin denizler, ırmaklar ve göller tanrıçası Dewi Danu için yaptırılmış Pura Ulun Danu Bratan Tapınağı. Bali’nin Ana Tapınağı’ olarak adlandırılan Besakih Tapınağı da adada hâkim olan Hindu tapınaklarının en büyüğü ve en kutsalı. Nasıl ki Ubud, Bali’nin kültür başkentiyse eskinin balıkçı köyü Kuta Bölgesi de günümüzde adanın adeta eğlence merkezi. Farklı zevklerden herkesin üzerinde anlaştığı ve önerdiği tek konuysa Kuta’da mis kokulu yağlar ve mumlar eşliğinde yapılan Bali masajı... Yazının Devamını Oku Boğaz’ın beş butik güzeli17 Ocak 2021 Butik Oteller’ kitabımın yazım aşamasında Ege ve Akdeniz başta olmak üzere farklı rotalarda çok güzel otellerde vakit geçirme şansım oldu. Mesleğim gereği gezmek benim için yaşamın ta kendisi ama İstanbul’a, evime dönmek her zaman yolculuğun en heyecanlı kısmı. Bu hafta kitabımda da yer verdiğim Boğaz’ın beş güzel otelini anlatacağım. Onlar da size İstanbul’un büyüsünü hatırlatsın... İki köprüyü de görüyor BOSPHORUS PALACEHasbahçe olarak kullanılan Beylerbeyi, Osmanlı ileri gelenlerinin gözdesi olmuş yıllarca. Debreli İsmail Hakkı Paşa da yalısı için bu semti tercih etmiş. 1983’te atlattığı yangın sonrası aslına uygun restore edilen yalı, bugün Bosphorus Palace olarak ağırlıyor misafirlerini. Önce güzel bir avlu ve ortasında huzur veren sesiyle havuz karşılıyor sizi. Avlunun arkasında bütün güzelliğiyle yükselen yalının bahçe tarafı eskiden harem kısmıymış. İçeri girince çatıdan zemine kadar inen bir aydınlık ve zarif merdivenler göze çarpıyor. Lobide her iki köprüyü de içine alan enfes bir Boğaz manzarasıyla göz göze geliyorsunuz. Otelde her biri farklı cephelere bakan 12 oda var. Bahçe tarafına bakan odalarda avlunun dinginliğini, deniz tarafına bakan odalarda Boğaz’ın huzurunu hissediyorsunuz. Benim en sevdiğim bölümlerden biri, restoran olarak düzenlenen kayıkhane. Tavan alçak olmasına rağmen kullanılan aynalar sayesinde denizin yansımalarıyla dolu ferah bir mekân yaratmışlar. Telefon 0216 422 00 03Yazının Devamını Oku Bir Osmanlı başkentinin tüm ihtişamını taşıyor10 Ocak 2021 Genellikle Osmanlı mimarisine ilgi duyanların seyahat rotasında olsa da aslında keşfetmeyi seven herkesin mutlaka görmesi gereken yerler arasında. Adım adım tarihin izini sürün Edirne’de çünkü Osmanlı İmparatorluğu’na 92 yıl başkentlik yapan şehir; tarihi dokusu, doğal güzellikleri ve lezzetli mutfağıyla her zaman ilgi odağı olmayı hak ediyor. Anadolu topraklarının Avrupa’ya açılan kapısı Edirne’deyiz. Meriç ve Tunca nehirlerinin bereketiyle beslenen bu kadim topraklar kimi zaman Dersaadet mutluluk kapısı diye anılmış, kimi zaman İstanbul’u kıskandıran Şenlikler Şehri’ olmuş, kimi zaman da büyük acılara tanıklık etmiş. Sınırda olması kültürel çeşitliliğini arttırırken geleneksel değerlerini korumayı da başarmış. Edirne’yi gezmeye başlamak için ilk adımı Selimiye Camisi’ne atmalısınız. 1569-1575 arasında tamamlanan bu görkemli yapının, Koca Sinan’ın diğer eserlerinin güzelliğini geride bıraktığı düşünülür. Yerden yüksekliği 43 metreyi bulan 31 metre çapındaki kubbesiyle dikkat çeker. 2011 yılında kültürel varlık olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan cami, iç tasarımında kullanılan ve dönemin en iyi örnekleri kabul edilen taş, mermer, ahşap, sedef ve çini işçiliğiyle ayrıca değer taşır. Sanat tarihçisi Ernst Diez, Selimiye için “Mekân, büyüklük, yükseklik, topluluk ve ışık etkisi bakımından yeryüzündeki bütün yapılardan üstündür” eğri miydi?Selimiye Camisi ile ilgili birçok hikâye vardır ama en yaygını yaşlı bir kadının Koca Sinan’ın kulağına caminin minarelerinden birinin eğri olduğunu fısıldamasıyla başlar. Yaşlı kadını büyük bir ciddiyetle dinleyen mimarbaşı, bir işçiden elinde iple minareye çıkmasını ister. İpin bir ucunu aşağıda duran başka bir işçiye tutturur ve yaşlı kadının gösterdiği yöne doğru ipe asılmalarını söyler. Minarenin düzeltildiğini düşünen kadını mutlu eder. İşçilerde biraz şaşkınlık, biraz da kızgınlık vardır. Ama Nasrettin Hoca’nın filozofluğundan izler taşıyan Koca Sinan durumu açıklar; tartışmayı seçmesi durumunda kadının yayacağı dedikodular yüzünden caminin asırlar boyunca eğri minareli’ damgasını taşıyacağını, bunu önlemesi gerektiğini Devamını Oku İstanbul’a imzasını atan aile3 Ocak 2021 Osmanlı İmparatorluğu’nun son, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarının tanığı Dolmabahçe Sarayı, zarafetiyle büyüleyen Ortaköy Camisi, Beyazıt’taki Yangın Kulesi, hâlâ hizmet veren Selimiye Kışlası ve daha niceleri... Bu hafta, İstanbul’a karakterini kazandıran en önemli yapılar arasındaki bu binaların mimarı olan Balyan ailesinin izini birlikte sürelim. İstanbul’u ziyaret edenlerin birçoğu 17’inci yüzyılın büyük Osmanlı mimarı Sinan’ın adını duyar. Ancak özellikle Boğaz’ı süsleyen birçok sembolik yapının mimarları olan Balyan ailesini pek kimse bilmez. Hatta İstanbul’da yaşayanlar her gün eserlerini görseler de adlarını belki hiç duymamışlardır. Oysa dört kuşak boyunca altı padişaha hizmet eden aile, fazlasıyla miktar ve çeşitte eseri İstanbul’a miras bırakmış. Eserlerinin en önemli özelliği, süsleme sanatının tüm inceliklerini iç alanlarda olduğu kadar dış cephede de bonkörce kullanarak Batı tarzı bir mimari uygulamaları. Böylece dışarıdan bakıldığında göze oldukça sade görünen, ancak süslemelerin daha çok içeride yoğunlaştığı eski Osmanlı tarzını tamamıyla tersyüz etmişler. Öykü, Anadolu’da başladıAile, Orta Anadolu’dan, Karaman yakınlarındaki bir köyden gelmiş. Ailenin ilk bilinen üyesi Meremetçi Bali Kalfa. Sultan IV. Mehmet’in sarayındaki Ermeni mimarların kulağına gitmiş Bali Kalfa’nın başarıları. O da İstanbul’a gelmiş ve kendisine sarayda daha sonraki yıllarda oğlu Magar’a devredeceği bir yer edinmeyi başarmış. Magar, Sultan I. Mahmut ile bir şekilde ters düşünce Bayburt’a sürgün edilmiş. Sürgün yerinde oğulları Krikor ve Senekerim’e mimarlık eğitimi vermiş. Krikor Amira Balyan 1764-1831 zamanında aile şirketinin başarısı ciddi olarak artmış. Ama maalesef eserlerinin bir kısmı zaman içinde kaybolup gitmiş. En önemli eseri 1826’da Sultan II. Mahmut’un yeniçeri isyanını bastırması şerefine yaptırılan Tophane’deki Nusretiye Zafer Camisi. Eyüp’ün Haliç kıyısındaki ve bir zamanlar şehirdeki feslerin üretildiği Feshane ile Belgrad Ormanları’nda hâlâ ayakta olan Valide ve Topuzlu su bentleri yine Krikor Balyan’ın şehre kazandırdığı eserler arasında. Ayrıca Selimiye Kışlası’nın üç kanadının yapımını üstlenmiş. Krikor’un kardeşi Senekerim ise Beyazıt’ta İstanbul Üniversitesi avlusundaki Serasker Beyazıt Kulesi’ni inşa etmiş. Yazının Devamını Oku Doğu'nun hayal şehri Kars27 Aralık 2020 Hayat bu sene bizi önceliklerimizi gözden geçirmemiz için oldukça zorladı. Ben her zaman kendi değerlerimizi anlamanın ve anlatmanın içinde bulunduğumuz zor süreçlere derman olduğuna inanırım. Mimarisi, tarihi, kültürü ve mutfağıyla ülkemizin en ilginç şehirlerinden olan Kars da bence o değerlerden biri. Kars’ı sadece Doğu Ekspresi ile kışın ya da hafta sonu için ziyaret edilen bir yer olarak görmekten öte ruhunu yaşamanızı öneririm. Koruyamadıklarımız ne kadar çok olsa da gördükleriniz sizi büyüleyecek. Kars ve civarındaki yerleşimin tarihi, milattan önceye dayanıyor ve şehir geçmişte sahip olduğu gücü bugün de hissettiriyor. Huriler, Urartular, İskitler, Sasaniler, Selçuklular, Gürcüler, Moğollar, Akkoyunlular ve Karakoyunluların da aralarında bulunduğu çok sayıda devlete ev sahipliği yapmış Kars toprakları. Müthiş bir kültürel zenginliğin mirası. Kars Osmanlı topraklarına 1535’te katılmış. 1853-1856 Osmanlı-Rus Savaşı’nda şehir halkı kahramanca savunmuş topraklarını ve 1855 Kars Zaferi nedeniyle devlet tarafından madalya verilerek onurlandırılmış. Üstelik Kars Zafer Madalyası, Anadolu’da bir kente verilen ilk gazilik madalyası. Şehit askerlerin ailelerine dağıtılan ve bir yüzünde Kars Kalesi, diğer yüzünde padişah tuğrası olan madalyaları Kars’ta değil, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin koleksiyonunda görebilirsiniz. Şehir, 1878’den 1918’e kadar tam 40 yıl Rusların işgalinde kalmış ve ortaya inanılmaz bir sentez çıkmış. Izgara şehir planlı sokakları, o muhteşem taş binalarıyla Kars, ona Batılı ve aristokrat bir hava veren kar örtüsüyle size Rusya’da bir şehir gibi de gelebilir. Yeniden Türkiye topraklarına katılması 30 Ekim 1920’de Kazım Karabekir idaresindeki Türk ordusunun şehre girmesiyle koltukta savaşKars’a gittiğimde, önce şehre hâkim tepeye kurulmuş olan kaleye çıkarım, çeşitli işgallerde tahrip olup defalarca onarılan kalenin girişindeki Celal Baba Türbesi’ni ziyaret ederim. Celal Baba, savaş sırasında kafası kesilince kellesini koltuğunun altına alıp savaşa devam ettiğine inanılan bir savaş kahramanı. Benim için şehirde en ilginç yapılardan biri 12 kemerinde 12 havarinin kabartmasını taşıyan 12 Havari Kilisesi. Bu ilginç yapı camiye dönüştürülünce Kümbet adı verilmiş. Bu mevkiden görünen Kars Çayı üzerindeki Taş Köprü, III. Murat tarafından yaptırılmış. Hemen yanında Namık Kemal’in evi var. Ruslar döneminden kalma Vali Konağı, Defterdarlık, Belediye ve istasyon binasıyla kalın taş duvarlı, bazıları bahçeli evler size ne kadar değişik bir coğrafyada olduğunuzu hatırlatacak. Şehrin en görkemli taş yapılarından biri de Fethiye Camisi olarak bilinen eski Rus Ortodoks Devamını Oku Yeni yılı karşılamak için en butik’ 20 otel20 Aralık 2020 Tüm dünya için zorlu geçen 2020 biterken 2021’i güzel karşılamanız için size bazı öneriler hazırladım. Marmara Bölgesi’nden başlayıp Bolu’dan Kapadokya ve Konya’ya uzandım, sonra Akdeniz, Ege ve Güneydoğu’dan hem konumu hem hizmet kalitesiyle çok beğendiğim oteller ekledim listeye. Malum yılbaşı ve akabindeki hafta sonu dahil dört günlük sokağa çıkma yasağı var. Ancak yıl boyu açık olan bu otellere yasak öncesi giriş yapıp bu dört günü konfor içinde geçirebilir, yıla iyi bir başlagıç kalbine yolculukArgos In Cappadocia / NevşehirArgos, rafine bir zevkin otel lüksüyle buluştuğu en güzel örneklerden. Yaklaşık 14 dönüm üzerinde birbirinden bağımsız 51 odasında mağara havasını solumanızı da sağlıyor, taş ev güzelliğini yaşamanızı da. Lounge alanına sade bir şıklık hâkim; konfor-keyif ikilisi her köşede kendini hissettiriyor. Kapadokya manzarasının yanı sıra havanın açık olduğu günlerde tüm görkemi ve güzelliğiyle Erciyes Dağı selamlıyor konukları. Özellikle günbatımındaki manzara muhteşem. Telefon 0384 219 31 30Dünyanın en iyi manzarası’ ödüllüRox Cappadocia / NevşehirBu otelin hayranı çok çünkü Dünyanın En İyi Manzaralı Oteli’ seçilmelerini sağlayan muhteşem bir Kapadokya panoramasına bakıyor. Uçhisar Kalesi’nin hemen altında konumlanan otelin oldukça büyük terası çok güzel. Tam karşınızda Göreme, Güvercinlik Vadisi, Kılıçlar Vadisi ve Aşk Vadisi uzanıyor. Balonların kalktığı noktaya hâkim olduğu için her sabah güne gökyüzünü masal kitaplarından fırlamış gibi görerek başlıyorsunuz. Mağara ya da taş dokuya sahip 8 odası var. Dekorasyonda bohemlikle harmanlanmış yöresel bir çizgi tercih edilmiş. Evcil hayvanınızla kalabiliyorsunuz ve ek ücret alınmıyor. Telefon 0384 219 24 06Yazının Devamını Oku Hem çok uzak hem çok yakın13 Aralık 2020 Sokağa çıkma yasaklarının başlamasıyla özellikle şehir hayatından kaçış için farklı seçenekler arar olduk. Zaten bu pandemi sürecinde tatil anlayışımız neredeyse kökten değişti. Şehrin yanı başında ama sanki bambaşka bir yerdeymiş gibi hissettiren tatil seçeneklerine aklınızda ve kalbinizde yer açın. İstanbul’da yaşayıp böyle bir tatil yapmak istiyorsanız benim tereddütsüz ilk önereceğim yer yıllarda gündemde olan staycation’ fikri pandemiyle birlikte altın çağına girdi. Şimdi nedir bu kelime diye merak edenler olacaktır. Şöyle anlatayım; kalmak stay’ ve tatile çıkmak vacation’ kelimelerinin birleşiminden yaratılmış bir kavram bu. İki farklı anlamı var bu kavramın. İlk olarak yaşadığınız şehirde kalarak tatil yapmak ve unuttuğunuz veya hiç bilmediğiniz özelliklerini keşfetmek. İkincisi ise evinizde otel konforunda vakit geçirmek... Bir nevi kendini kandırmak gibi! Bu konseptin ilgi alanıma giren ilk tanımı ve pandemi şartları zaten aklımda olan planlarımı gerçekleştirmem için bana ilham verdi. Ege ve Akdeniz’deki butik otelleri tanıttığım kitabım nedeniyle Türkiye’nin farklı bölgelerinden olduğu kadar İstanbul ve çevresinde çok sayıda oteli ziyaret ettim ve bu sayede ben de staycation’ın tadına vardım. Bu bilgiler ışığında böyle bir tatil için size önereceğim yer Şile-Ağva... İstanbul’un bu kaçış mekânları sizi gündemden ve haftanın yorgunluğundan uzaklaştıracak. Gündüz de görünsün diyeŞile’nin tarihi çok eskiye dayanıyor. İsmi Yunancada bir çeşit yaban çiçeği anlamına geliyor. Antikçağda Yunanların, sonra Romalıların istilasına uğramış. Selçuklu ve Bizans hâkimiyetlerinin ardından Yıldırım Bayezit Osmanlı topraklarına katmış. İlk Bizans döneminde, sonradan Osmanlılar tarafından yeniden inşa edilen kalesi ilçenin sembollerinden biri. 1871’de Hatice Hanım tarafından yaptırılmış Hanımsuyu Çeşmesi, Demirtaş Paşa Okulu, Vergi Dairesi binası da ilçedeki tarihi yapılar Feneri’yse sadece İstanbul için değil, Türkiye için de önemli. Ülkemizin en büyük deniz feneri. Dünyadaysa hâlâ çalışır durumdaki en büyük ikinci deniz feneri. Sultan I. Abdülmecit döneminde, Kırım Harbi’nde Karadeniz’den İstanbul Boğazı’na girecek gemilere yol göstermesi amacıyla yapılmış. 1859’da inşa edilen fenerin yapımıyla birlikte Şile’nin stratejik önemi artmış. Taş bina Türk mimarların elinden çıkmış, metal aksamı ve kristal sistemi Paris’ten getirilmiş. Boyu 19 metre olan fenerin siyah-beyaz çizgili hoş bir görüntüsü var. Bu görüntüsünün amacı gündüz de rahatlıkla seçilebilmesi için. Geçmişte gaz lambasıyla çalışıyormuş; 1960’ların sonundan bu yanaysa elektrikle aydınlatılıyor. Fenerin içi müze olarak ziyarete açık... Tepesine 72 merdivenle çıkılıyor ama sizi karşılayan manzara bütün yorgunluğunuzu rüzgâra katıp Devamını Oku Anadolu vicdanının ve hoşgörüsünün sesi Mevlana6 Aralık 2020 Dünya için de bizim için de 2020 zor bir yıl oldu. Ama gelin yine de yıla kırgınlıkla değil hoşgörüyle veda edelim ve “Ne olursan ol yine gel” diyen Mevlana’nın zamansız ve mekânsız çağrısına kulak verelim. Bu ay dünyanın büyük bir bölümünde İsa’nın doğumunu temsil eden Doğuş Bayramı kutlanırken, bu heyecana Mevlana’nın kavuşma günü olan Şebi Arus’ coşkusunu da ekleyelim. Tarihi 7000’lere dayanan ve yüzyıllar boyunca ev sahipliği yaptığı uygarlıklarla medeniyetler ve dinler beşiği’ haline gelen Konya, sadece Mevlana’yla değil tüm bu tarihi mirası harmanlayan kültürüyle de kucak açacak size. Konya bana göre Türkiye’nin en mistik, huzurlu ve misafirperver kentlerinden biri. Hitit, Lidya, Pers gibi büyük uygarlıkların yaşadığı şehir, Selçuklu’ya da iki asırdan fazla başkentlik yapmış. Hıristiyanlığın önemli azizelerinden Tekla’nın ev sahibi Konya; en önemli azizlerden Pavlus ve Barnabas’ı da ağırlamış. Konya yaklaşık 4 bin yıl önce Hititlerin vatanı olmuş. O dönemde adı Kuwanna’. Tarih boyunca birçok farklı adı olmuş; ikonların şehri’ anlamında Iconium’, Bizans İmparatorluğu döneminde Tokonion, Cogna, Konien’ gibi. Araplar ise Kuniya’ demiş. Şehir geçmiş adlarına çok benzeyen şimdiki isminiyse Selçuklu döneminde almış; Osmanlı da aynı adı kullanarak Konya demiş bu güzel kente. Şimdi bir gezinti yapalım, Mevlana’dan başlayıp kentte görmemiz gerekenleri keşfe hoşgörüYazının Devamını Oku
Serda Büyükkoyuncu Ortağım Saffet Emre Tonguç ile gerçekleştirdiğimiz seyahatlerde aldığımız notları ALEM Dergisi’nde paylaşıyoruz. Bugün canlı yayında hep beraber seyahatlerden ve anılardan konuşacağız. Saffet Emre Tonguç Herkese iyi akşamlar diliyoruz. Herkes bizim nasıl arkadaş olduğumuzu soruyor. Serda ile çok uzun zamandır arkadaşız. Ne zaman ortak olduğumuzu anlatayım. Benim bir projem var. Belki biliyorsunuzdur. Piri Guide diye. Piri Guide benim sesimle bütün İstanbul’u dolaşabileceğiniz bir uygulama. Piri’yi çok kısa bir şekilde anlatayım. Telefon sizin hangi ülkede, hangi şehirde ve hangi anıtın önünde olduğunuzu anlıyor, orayı size anlatmaya başlıyor. Serda ne zaman devreye girdi? Bana bu uygulamayı bütün dünyaya yaymam teklif edildi. Ben bunun çok zor olduğunu ve yapamayacağımı düşündüm. O akşam Serda’ya telefon açtım. “Serda ben bu işi yapamayacağım” dedim. Serda saatlerce beni ikna etmeye çalıştı. O telefon görüşmesinin sonunda ne oldu Serda? En son kapattığımızda eşim “Neye karar verdiniz?” diye sordu. “Ben yapacağım” dedim. Bu şekilde ortak olduk. Biraz anılardan ve gezdirdiğin insanlardan bahsedelim mi Saffet? İçinde bolca dedikodu var. Gezdirdiğim en ünlü insanlardan bir tanesi dünyanın talk show kraliçesi Oprah Winfrey’di. Kendisi aynı zamanda dünyanın en güçlü insanı seçilmişti ve Barack Obama’yı da seçtiren insanların başında geliyordu. 2009 yılında Türkiye’ye geldi. Ve o kadar yüce gönüllüydü ki yanında çalışan 300 kişiyi de aileleri ile birlikte tatile çıkarmıştı. Toplamda 1800 kişi bir gemiye bindiler. Barcelona’dan yola çıktık, İstanbul’a kadar geldik. Çırağan Sarayı’nda bir konuşma yaptı Oprah Winfrey. “Belki merak ediyorsunuz neden bu seyahati yaptığımızı” diye başladı söze. “Ben çok fakir bir aileden geldim ve çok geç yaşta ilk kez çikolatanın tadına baktım. Tadı o kadar hoşuma gitti ki bir daha çikolata yeme şansım olursa, bunu kuzenimle paylaşacağım dedim. Çünkü hayat paylaşınca güzel. Ben de bu yolculuğu sizlerle paylaşmak istedim” dedi. Sonra şöyle devam etti “Sakın bana teşekkür mektupları yazmayın çünkü o mektupları okuyacak zamanım yok. Ama eğer bu gezi sizleri mutlu ettiyse bu mutluluk yüzünüze gülümseme olarak yansısın. Bu bana en büyük teşekkür olur.” İzleyicilerimiz bundan sonra turizmde neler olacak diye sormuşlar. İstersen biraz o konuya da değinelim? Yurt dışı turları Eylül – Ekim gibi başlasa bile başka bir boyutta başlayacak. Bence insanlar öncelikle kendi imkanları ile seyahate çıkmaya başlayacaklar. Yani arabaları varsa arabaları ile seyahat edecekler. İstanbul’un çevresinde gidilecek yerleri tercih edecekler. Butik sistemle çalışan otellere rağbet olacak. Eğer söylendiği gibi uçaklarda belirli aralıklarla oturulacaksa bilet fiyatlarının iki katına çıkmasını bekliyoruz. Bu sene popüler olacak yerlerden bahsedelim mi? Bu sene ağırlıklı olarak yurt içinde seyahat edeceğiz. Biz nereye gideceğiz? Bu pandemi biterse Kuzey Ege’den başlamayı düşünüyoruz Bence insanlar kalabalık yerlerden bir müddet uzak duracaklar. Butik yerleri tercih edecekler. Bence bu sene karavan sistemi öne çıkacak. Ayrıca küçük tekneler kiralanacak. İnsanlar tatil yapacaklarsa küçülmeye gidecekler anlayacağınız. Bundan sonra nasıl tur yapacağız peki? Bundan sonra 60 kişilik otobüslerimizde 20 kişilik turlar yapmak zorundayız. Gerçi bizim turlarımız zaten çok kalabalık olmuyordu. Hijyenin öne çıkacağı, butik otellerin bütün odalarını kendimize tahsis edeceğimiz turlar olacak.
Saffet Emre Tonguç “Eylül sabahının serinliğini / Yaprakların serinliğini / Yüreğime dolduruyorum” demiş Ataol Behramoğlu. Sonbahar sabahlarında uyanışında sevmediklerini bağışladığını, sevdiklerini daha çok sevdiğini anlattığı şiirinde… Ustaya kulak verin ve bildiğiniz doğruları unutun! Sonbahar hüznün ve içe kapanmanın mevsimi değil; aksine tazelenmenin ve kendinizi doğaya vurmanın vaktidir. Şehirlerin içi de dışı da rengarenk hazan kıyafetlerini giydi. Siz de takın gözlükleri, giyin spor ayakkabıları doğaya eşlik edin. Nereye gitsek diye karar veremeyenler için favori rotalarımı derledim. Seçin birini ve atın kendinizi sonbaharın kollarına! Saffet Emre Tonguç. İstanbul’un Vahası Atatürk ArboretumuSeyahatten ve iş koşturmacasından ne zaman fırsat bulsam biraz soluklanmak ve kendimle baş başa kalmak için Atatürk Arboretumu’na giderim. Bence en güzel mevsimi de sonbahar. Gölet kenarında kuğuları seyretmek ayrı ağaçların arasına dalıp sadece kuşların sesini duyarak yürüyüş yapmak ayrı güzel. Girişi ücretli. Yiyecek-içecek getirmekse yasak ki bence çok doğru bir uygulama. Sadece doğanın tadını çıkarıyorsunuz, kirlilik minimum. Gönül isterdi ki sıfır diyeyim ama yer yer boş pet şişeleri, bisküvi paketleri görüyorum etrafta. Çöpümüzü çöpe atmayı başarmak bu kadar zor olmamalı! Neyse konu derin, ben tekrar sonbahara döneyim. Arboretuma gitmek için fırsatınız varsa da hafta içini tercih edin; daha sakin. Yanı başındaki Belgrad Ormanı da nefis bir sonbahar seçeneği. Yerli Manhattan Maslak’ta yükselen gökdelenler ve trafikten sonra vaha gibi. Bisiklet yolları ile koşu ve yürüyüş için parkurları var. Sıkça sporsever İstanbullu ile karşılaşıyorsunuz. Ormanın belirli alanlarında piknik yapılabiliyor. İsterseniz içindeki kafelerden de yararlanabilirsiniz. Atatürk Arboretumu Ahşap Evlerin Zarafeti BüyükadaSonbaharda Prens Adalarının hepsi güzel. Kalabalıklar uzaklaşır, sezonluk tatile gelenler dönüyor ve adalar adalılara kalıyor. Benim favorim ise Büyükada. Sonbahar renklerine, çam ağaçlarının arasında yükselen zarif ahşap evler ve trafiksiz sokaklar eşlik ediyor. Tek sorun fayton, umarım bir an önce çözüm adım atılır. Büyükada sadece kilometre uzunluğunda ve kilometre genişliğinde. İster yürüyerek ister bisikletle dolaşabilirsiniz. Adanın muhteşem köşkleri arasında gezinmek çok keyifli. Çankaya Caddesi’nde 19 ve 20. yüzyıllarda yapılmış, çoğu bakımlı bahçelerde yer alan evler sıralanıyor. Bence Türkiye’nin en güzel caddelerinden biri. Con Paşa Köşkü, Fabiato Köşkü, gözetleme kuleli ve kırmızı tuğlalı Mizzi Köşkü en güzel yapılar arasında. Yelkencizade Köşkü, Avrupai tarzıyla ilgi çekiyor. Adalar Kaymakamlığı ise bir zamanlar Hacopulo Köşkü olan binada. Deniz ve Orman Bir Arada ŞileBir yan deniz bir yan orman, biraz kafa dinlemek için gönlünüz hangisini isterse Şile’de var. İlçeye adım atar atmaz metropol havasından hemen uzaklaşıyorsunuz. Bir Anadolu kentiyle selamlaşır gibisiniz. Karadeniz kıyısında 60 kilometrelik, merkezde ise 10 kilometrelik sahili var. Sonbaharın rengarenk izlerini takip etmek için rotanıza Onbir Göller Vadisi, Değirmençayı Şelalesi ve Kumbaba Tepesi’ni alın. Şile’nin en popüler noktası olan meşhur deniz fenerini de unutmayın. Ülkemizin en büyük dünyanın ise çalışır durumda olan ikinci büyük feneri kabul ediliyor. 1859’da yapılmış. Fenere yürüme mesafesinde bulunan Ağlayankaya’yı da görün. Adını taşlar arasından çıkan gh benzemesinden almış. Deniz Feneri Nehir Romantizmi AğvaSonbahar renklerini saçan ağaçlar, o ağaçların arasına davet eden hamaklar, bahçelere serpiştirilmiş şezlonglar, nehir turu… Şehir insanını şımartmak için gereken her şey Ağva’da var. Bir yanını Karadeniz diğer yanını usulca süzülüp giden Göksu ve Yeşilçay nehirleri sarıyor. Göksu Nehri Arasında da birbirinden şık butik oteller, bolca yeşil ve bolca kuş sesi var. Otellerin çoğunda nehirde tur yapabileceğiniz kanolar ve pedallı gezinti tekneleri var. Sonbaharın tatlı serinliği eşliğinde özellikle sabah saatlerinde nehrin tadını çıkarmak büyük keyif. Ağva’nın küçük bir kumsalı var. Havalar yüzmek için fazla serin olsa da yürüyüş yapmak ya da dalga seslerini dinlemek için rotanıza yöredeki çağlayanları ve bir zamanlar Romalılar’dan kaçan Hristiyanların saklandığı mağaraları da gezebilirsiniz. Aklınızda olsun; Kilimli Koyu Ağva’ya 5 kilometre mesafedeki Kilimli Koyu’ndaki doğal kaya oluşumları oldukça ilgi çekici. Kendi Küçük Güzelliği Büyük PolonezköyPolonezköy sonbahar rotalarının olmazsa olmazı. İsterseniz köy yollarını adımlayarak, ağaçların sarmaladığı yollardan geçerek doğanın yavaş yavaş dinlenmeye çekilişine tanıklık edebilirsiniz. Meryem Ana Kilisesi İsterseniz piknik konseptiyle hazırlanmış tesisleri tercih edebilirsiniz. Sonbaharın tatlı esintileri eşliğinde yavaşlığın tadını çıkarabilirsiniz. Günübirlik yetmez derseniz, keyifli bahçeleriyle butik otel alternatifleri de var. Polonezköy’e gitmişken 1. Dünya Savaşı sırasında askeri karargâh olarak kullanılan ve 1918 yılında restore edilerek tekrar ibadete açılan Meryem Ana Kilisesi’ne de uğrayın. DİPNOTYazılarımı farklı tarihlerdeki ziyaretlerimin ardından kaleme aldım. Kaçınılmaz olarak güncel birçok bilgi içeriyor ama güncel demek bugünün dünyasında hız ve değişimin eş anlamlısı. Bu nedenle yazılarımı referans alıp seyahat planı yaparken değişken bilgileri tarihi mekanları ziyaret, yemek ve konaklama önerileri, ulaşım bilgileri vs. kontrol etmeyi unutmayın. Ve siz de benim gibi “bilgi paylaştıkça güzel” felsefesine inananlardansanız, yazıları zenginleştireceğini düşündüğünüz detayları iletin. Yolunuz açık olsun, gezgin ruhunuz hiç yaşlanmasın!
ŞEFFAF ODA - CNN TÜRK - ŞUBAT 2020 GEL KONUŞALIM – TV8 - ŞUBAT 2020 AÇELYA AKKOYUN İLE AKLA TAKILANLAR – 360 TV - ŞUBAT 2020 TEKNOVİZYON – WOMAN TV - ŞUBAT 2020 BİR BİLEN BİR PİŞİREN – TV8 - EYLÜL 2020 ASLI ŞAFAK'LA İŞİN ASLI – BLOOMBERG HT - ARALIK 2020
Saffet Emre Tonguç'un yeni kitabı 'Butik Oteller... Ege ve Akdeniz'den Seçtiklerim' geçen hafta raflardaki yerini aldı. Kitabın en önemli özelliği otellerin aldığı önlemlerle birlikte en iyi hizmeti ve servisi veren tesislerin deneyime dayalı olarak okuyucuya anlatılması... Bilinen otellerin yanı sıra beklenmedik, sürpriz oteller de karşınıza çıkacak, içinizdeki seyahat avcısını uyandıracak. Saffet Emre Tonguç çalışmasıyla ilgili " Çanakkale'den başlayıp Antalya'ya uzanan hatta onlarca yere gittik, onlarca oteli gördük. Deneyimleri izlenimlerle harmanladık, yeni normalde aldıkları önlemleri inceledik" kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?Aslında her şey pandemi süreci ve onun getirdiği yeni normal üzerine kafa yormamla başladı. Turizmdeki tüm ezberlerimiz bozuldu ve sektör büyük bir açmaza girdi. Oysa turizm Türkiye ekonomisinin lokomotif sektörlerinden biri. O kadar kişi turizmden ekmek yiyor ki... Ben de 34 yılını bu sektöre harcamış bir emektar olarak elini taşın altına ilk koyanlardan biri olmayı kendime görev edindim ve otellerin yeni normalini yerinde görmek için yollara düştüm. Okura karşı bir sorumluluğum da var çünkü Instagram hesabıma her gün o kadar çok tavsiye isteği geliyor ki... Kafalar karışık, herkes tedirgin. Güncel, güvenilir ve rafine bir kaynağa duyulan ihtiyacı neler var?Aslında bu benim dördüncü butik oteller kitabım ama sil baştan yapıldı. Rekor denebilecek bir sürede tamamladım. Sadece ay! Ama geceli gündüzlü... Daha uzun bir süreye yayamazdım çünkü hem insanlara seyahat rehberi olması hem de sektöre hareket getirmesi için temmuz bitmeden çıkması gerekiyordu. Burada editörüm Zeynep Şahin Tutuk'a özellikle teşekkür etmem gerek. Bu kitabın layıkıyla hazırlanması için büyük emek, bir o kadar yetenek ve insanüstü bir çaba gerekiyordu. Öte yandan ortağım Serda Büyükkoyuncu başta olmak üzere fikrine, deneyimlerine güvendiğim birçok yazar-gezgin arkadaşım önerileriyle, bilgileriyle destek günlük bir yolculuk yapmışsınız... Çanakkale'den başlayıp Antalya'ya uzanan hatta kitapta yer alan ve almayan onlarca oteli gördük. COVID-19 önlemlerini nasıl uyguladıklarına yerinde baktık. Hem otel yöneticileriyle görüştük hem farklı tarihlerde otelleri deneyimleyenlerden fikir aldık. Bu kadar çabanın karşılığını okurun ilgisiyle gördük. Kitap bir hafta gibi bir sürede sekiz baskı olduğumuz dönemde butik oteller daha fazla tercih ediliyor... Sebebi nedir?Çünkü ne kadar az insan o kadar çok güven duygusu... Zaten bu nedenle kitabı sadece butik otel seçkisiyle yazdık. Ama büyük oteller de kapasitelerini yarı yarıya indirerek önemli bir adım attı. Ayrıca büyük oteller de avantajlı çünkü yayıldıkları alan geniş. Ortak alanlar fazla ve sosyal mesafeyi korumaya elverişliler. Beni çok mutlu eden yenilikse açık büfelerin kalkması. Müthiş bir israf ve kirlilik YORGUNLUĞU ATMAM LAZIMBu yaz sizin favori tatil yeriniz neresi?Son altı aya birçok kitap sığdırdım. Bu gurur verici olsa da yorgunluğu atmaya ihtiyacım var. Bu nedenle hem butik hem büyük oteller var rotamda. Cunda'daki Despot Evi, Göcek'teki Layla, Marmaris'teki Dionysos, Alaçatı'daki Nefes ile Rumevi, Bördübet'teki Golden Key ve Patara'daki Prima Donna ilk tercihlerim arasında. Antalya Casa Sur, Urla'daki Manej ve Fethiye'deki Unique Hotel de vakit bulursam ziyaret edeceklerim... Ardından büyük otellere gideceğim çünkü 'Butik Oteller' kitabının devamında bir de ailece tatile gidilebilecek büyük oteller kitabı yapmak niyetindeyim. Hem tatil yapıp hem de yazmak için Hilton Dalaman, Lykia World, Gloria Serenity, Kaya Palazzo Bodrum ve Susona Bodrum'a gideceğim. Bördübet'teki Golden Key otelSırada hangi projeler var?Kitaplara odaklanma planım var. 'Butik Oteller' kitabını genişletmek, kare kod eklemek, 'Büyük Oteller' kitabını yazmak ve bu yayınları Türkiye geneline yaymak ilk hedefim. Sonbaharda 'İstanbul Hakkında Her Şey' ve onun İngilizcesi ile 'Kanatlarımda İstanbul'un Almancası BU ÇABA BOŞA GİTMESİN...Yurtiçi turlarınız ne zaman başlıyor?İstanbul gezilerine 2021'den önce başlamayacağım. Ancak başka yurtiçi turlar yapacağım. 21 Ağustos'ta Adatepe, 22 Eylül'de Cunda, 6 Ekim'de Eskişehir, 22 Ekim'de Çanakkale turlarım olacak. detaylar hafta Çeşme'de koronavirus önlemlerine uyulmadığı gerekçesiyle bazı mekanlar 15 gün süreyle kapatıldı... Bu cezalar devam ederse sezon nasıl etkilenir?Elbette kötü etkilenecektir. Tesis gerekli önlemleri almışsa bu cezaların sorumlusu misafirler... Sosyal mesafe kurallarına uymaz, maske kullanımı ve hijyene dikkat etmezlerse tesisin yapabilecekleri sınırlı kalır. Ancak otelin sorumluluklarını yerine getirmemesiyse tüm ülke turizmine zarar verir. Ülkemize gelmeleri için, kapılarını açmayı düşünen ülkeler açısından harcanan tüm çabalar boşa gider. Saffet Emre Tonguç Çanakkale Türkiye Antalya Magazin Haberler
saffet emre tonguç turları 2020