🥳 Yürüyüşünde Tabii Ol Ne Demek

RN23u. Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an Meali"Yürüyüşünde ölçülü ve dengeli ol, sesini alçalt! Unutma ki, seslerin en çirkini eşek sesidir."Mehmet Okuyan Kur’an Meal-TefsirYürüyüşünde orta hâlli ol, sesini de alçalt!* Şüphesiz ki seslerin en çirkini*eşeklerin sesidir." Edip Yüksel Mesaj Kuran Çevirisi"Yürüyüşünde gösterişten kaçın ve sesini de kıs. En çirkin ses eşeklerin sesidir.""Yürüyüşünde ölçülü ol; sesini alçalt. Seslerin en çirkini, eşeklerin sesidir."Süleymaniye Vakfı Süleymaniye Vakfı Meali"Yürüyüşünde tabii ol ve sesini yükseltme; seslerin en çirkini şüphesiz eşek sesidir.*Ali Rıza Safa Kur'an-ı Kerim Gerçek"Yürüyüşünde gösterişsiz ol ve sesini yükseltme! Aslında, seslerin en çirkini, doğal olarak eşeklerin sesidir!"Mustafa İslamoğlu Hayat Kitabı Kur’anHayat yürüyüşünde dengeli ol ve sesini yükseltme! Unutma ki seslerin en çirkini eşeğin sesidir."Yaşar Nuri Öztürk Kur'an-ı Kerim Meali"Yürüyüşünde doğal ol, sesini alçalt. Şu bir gerçek ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir."Ali Bulaç Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı"Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de yüksek perdeleri eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir."Elmalılı sadeleştirilmiş Gidişinde mutedil ol, konuşurken sesini pesden al alçalt, çünkü seslerin en beti çirkini elbette eşeklerin Esed Kur'an Mesajı"Davranışlarında ölçülü ve dengeli ol, sesini yükseltme çünkü, unutma ki, seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır..."Diyanet İşleri Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali"Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini, şüphesiz eşeklerin sesidir!"Elmalılı Hamdi Yazır Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiGidişinde mu'tedil ol, sesini pesden al, çünkü seslerin en beti her halde eşekler sesidirSüleyman Ateş Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali"Yürüyüşünde tutumlu ol, orta yürü, ne çabuk ne de çok yavaş git, ölçülü hareket et, sesini de kıs. Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.""Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir."Hasan Basri Çantay Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim"Yürüyüşünde mu'tedil ol. Sesini alçalt. Seslerin en çirkini, hakıykat, eşeklerin anırışıdır"!Yürüyüşünde tabii ol, sesini kıs. Şüphesiz ki seslerin en çirkini eşeklerin Piriş Kur'an-ı Kerim Türkçe AnlamıYürüyüşünde tabii ol.. Sesini kıs, çünkü seslerin en çirkini eşeğin Yıldırım Kuran-ı Kerim ve MealiYürürken ölçülü, mutedil yürü! Konuşurken sesini ayarla, bağırarak konuşma! Unutma ki seslerin en çirkini, avazı çıktığınca bağıran eşeklerin Hulusi Türkçe Kur'an Çözümü"Yaşamında dengeli olarak haddini bil ve sesini alçalt! Muhakkak ki seslerin en çirkini, eşeklerin sesidir. "Edip Yüksel Eski Baskı Mesaj Kuran Çevirisi'Yürüyüşünde gösterişten kaçın ve sesini de kıs. En çirkin ses eşeklerin sesidir.'Erhan Aktaş Eski Baskı Kerim Kur'an"Yürüyüşünde ölçülü ol; sesini alçalt. Seslerin en çirkini, eşeklerin sesidir."Rashad Khalifa The Final Testament"Walk humbly and lower your voice - the ugliest voice is the donkey's voice."The Monotheist Group The Quran A Monotheist Translation"And be humble in how you walk and lower your voice. For the harshest of all voices is the voice of the donkeys."Edip-Layth Quran A Reformist Translation"Be humble in how you walk and lower your voice. For the harshest of all voices is the donkey's voice." Kainat açık bizim yaptıklarımızı aynasını kendimize tutup Kur'an ışığı ile hakikati okuyunca kendimizi buluruz. Eşek ve Eşekleşme Rahman ve Rahim Allah ismi ile ’Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.” ’’ Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir” Lokman suresi Eşek bağırması ile bize neleri haykırır bakalım Sesini alçalt ve eşek sesi gibi yükselteme demek ölçülü olmayı ve dengeli olmayı Ve dinlemeyi bilmeyi anlatır. İnsanları küçümsemek ve böbürlenmek dengesiz bir yaşamı, istekleri, inatçılığı ve kulakları tırmalayan tonu ayarlanmamış sesi ile tam anlamıyla dengesizliği anlatır. Eşeğin kalın sesiyle birlikte, bu sesi işitecek iki uzun kulakları vardır. Bu iki uzun kulak bile eşeğin kendi çirkin, kalın sesini duymasına yeterli olmamış. Çünkü hepimizin de bildiği gibi kendinden bir haber, sadece nefsini düşündüğünden bağırıyor, isteği olmadığında da o kadar inatçı, yerinden kaldıramazsın, sinirlendi mi bir de tepik atar, seni fırlatır. Duysa da umurunda değildir. O sadece keyfinin peşindedir. Köylerde yaşayanlar bilir bu durumu. Gideceği zaman gitmez, oturacağı zaman kalkar. Keyfine düşkün, samanını koy önüne keyfine baksın. Eşek canın istedikleri olduğunda gayet mutludur. Eşekler suyun dibini görmezlerse o suya asla girmezlermiş, bu da gösteriyor ki eşekler canlarını tehlikeye atmayacak kadar akılı. Bir başkası için ise hiç yerlerinden kımıldamazlar. Dünya yanmış umurlarında değil. Onların karnı doysun, keyiflerini yapsınlar, ne kadar yaşarlarsa o kadar kârdır onlara. Eşek bize derki; ’ Hiç kusura bakmayın, her uyuşuğa, bağırana, sorumluluklarını yapmayan düşüncesizlere, keyfine düşkünlere benim adımı anarak sürekli kızıyorsunuz. Şimdi beni suçlamayın. Ben görevimi harfi harfine Rabime boyun eğmiş sizin için yaratılmış gereğini yapıyorum ve size eşekleşmek nedir,nasıl olur harfi ile göremediniz mi?Siz size verilmiş insanlık değerinizi koruyor musunuz?Eşekleşmeden kendinizi ve ailenizi ne derece koruyorsunuz?Okudunuz mu beni,okudunuz mu?’’ Hakim kitabımız Kur'an'da dili ile biz insanlık ailesine bütün aşılayıcılarabilgi verenlere,idareci olanlara,eğitim,bakım sorumluluğu alanlara da nasihat suresini başlı başına okur isek anlarız ki ''Neslini eşekleştir me!Eşkekleşmiş nesil kendinden başkasını nesil karşıdakini tüketirken kendini de gayya kuyusuna attığını fark nefsine kulluk,kula kulluk eder.'' Eşek aslandan neden ürker?Korkar ! ’ O halde onlara ne oluyor da öğütten yüz çeviriyorlar?’’ ’Sanki onlar ürkmüş eşekler gibiler.’’ ’Aslandan ürküp kaçan eşekler gibiler.’’ Müddessir suresi ayet Eşek , bilir ki aslan iyi koşar, ataktır, iyi plan kurar, cesur ve güçlüdür. Kendi hoyrat ve tembel yapısından o aslanın pençesine düştü mü daha kurtulamayacağını bilir. Eşekleşenler de çok zeki olmalarına rağmen aslan gibi olanlardan ürkerler. Çünkü onların ellerine düşerler ise rahatlıkları bozulacaktır. Orada hayır olduğunu bilseler bile kendi keyifleri, zevkleri her şeyden önemlidir onlar için. ’Ürkmüş eşekler ’benzetmesini Kur’an-a ve hayat okumasına dayanarak şu sonuca ulaşabilirizEşek gibi yaşayanlar,aslandan kaçar gibi Kur’an-ın öğütlerinden kaçar,korkar ve sırt bililer ki o öğütler kendilerinin bencilce bitmez zevklerine dur der!Sınır koy der!Çalış, paylaş, nefsini dizginle eşek olmaktan vazgeç der! Bir ömür eşek olan bir ömür sırtında semer taşır. Semeri onun yüküdür. O yük ki keyfine köle olmaktan onun sırtına vurulmuştur da kendi bile fark edemez. Eşek bir eşek yükü kitap okusa onu anlamaktan bir haber keyfe düşkünlüğü var ise o kitaplar sadece ona yüktür taşır. Kitabı okur, okur, okuduğunu yapamadığı için o ona sürekli ağırlık olur. O ağırlığın altında yıllarca ezilir. Keyfe düşkünlükten dolayı okuduğu öğütlerden habersizmiş gibi davransa da o öğütler karşısına her gün çıktığında o bunu fark eder onun altında ezilir. Ne zaman ki eşeklikten vazgeçerse o semer üstünden atılır. ’Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini inkar eden topluluğun hali ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.’’ CUMA suresi 5 ayet ’’ O kâfirlerin durumu, Sadece bir çağırma ve bağırmadan başkasını duymaz. Bir kulakla haykıranın durumuna benzer. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler akılda etmezler’ BAKARA Sesin ne kadar kalın çıksa, kulakların da bir o kadar büyük olsa sen nefsinin açlığını, aşırı isteklerini dengeleyemezsen kıyamete kadar bağırırsın. Bir kulağının duyduğunu diğer kulağın işitmez. Nefsinde asla doymaz. Nefs çabuk bıkar, hep değişiklik arar. Başıboşluk kendini bilmezlik, açgözlülük, sabırsızlık, kolaycılık, gayretsizlik, yaptığı işi istikrarla yapamama, doğru yolu aramama, kendinde suç aramama, hoşgörülü olmama, kendini küçük görmek, kendini büyük görmek, kendini yetiştirmeme,çürük aile düzenine,çürük toplum düzenine neden oluşum fasıklığa ve fasıkların kucağına düşmeye neden olur. İnsan duyguları olan bir varlıktır. Hayatta başarıları da olabilir başarısızlıkları da. Her iki halde de yenilgiye düşmeyen kazanır. Nasıl yani dersiniz?Başarılarında övünmeyen, başarısızlığında da pes etmeyen kazanır. Kişi kendindeki hatayı anlarsa ve düzelmeye çalışırsa o kişi o fasıklıktan kurtulabilir. İnsanın ancak çalıştığı kendinindir. ’’Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. “Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter” denilecektir ’ Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz’’ İsra suresi Eşeğin bizlere anlattığı ibretlere bir örnekte Senai Demirci’nin Canla Bağışla kitabında ki ’Eşek Sesi’’fragmanıdır. Bu fragmandan birkaç öğüte bakalım ’Said Nursi,işaratü’l-i’ caz’ında yeryüzündeki bütün tepişmelerin sebebini tek bir cümleye bağlar’’.Sen çalış ben yiyeyim.’’ Bu tepişme sebebinin de bir sebebi vardır şüphesiz. O da bir başka cümledir. Said Nursi’nin İfadesiyle,’’bütün ahlak-ı seyyienin menbaı’’dır bu cümle. Yani,’’kötü ahlak üreticisidir’’Nezaket Üstad’da kalsın; biz’’ahlak-ı seyyie’yi şimdilik eşekleşme’’diye tercüme edelim. O’’Eşekleşmenin kaynağı’’da işte şu cümle’’Ben tok olayım; Başkası açlıktan ölse bana ne!’’ Mevlana,’’Seslerin en çirkini eşek sesidir’’mealli ayeti şöyle yorumluyor’’Her hayvanın kendine mahsus bir iniltisi, bir zikri ve tesbihi vardır ki bununla, Yaratan ve Rızık veren Rabbini zikreder. Nitekim devenin böğürmesi, aslanın kükremesi, av hayvanlarının inlemesi, sineklerin vızıltısı, arıların uğultusu… Göklerde de meleklerin Ruhanilerin tesbihleri ve zikirleri olduğu gibi, insanların da tesbihi,tehlili,batını ve bedeni türlü ibadetleri ki biçare eşek,sadece iki belirli zamanda anırırBiri şehveti kabardığı zaman,diğeri aç kaldığı zaman.’’ Sadece kendi çıkarı için sesini yükseltmek, eşeklerin korosuna katılmak demeye geliyor. Başkalarının faydası söz konusu olduğunda susmak’’anırmakla’’eşanlamlı olabiliyor. Aç kalmışa, yolda kalmışa, yetime, öksüze, çaresize, yoksula, yakınına dair bir kaygı taşımamak, eşek sesine sarılmaya benziyor. Eşek sesine’’çirkin’’diyen Kur’an, hiç şüphesiz çirkin sesi susturacak bir yol gösterir bize Zekâtı farz kılarak’’Ben tok olayım; başkası açlıktan ölse bana ne! Sesini keser, susturur. Faizi yasaklayarak’’sen çalış ben yiyeyim! Diyen ağızlara biber sürer, sözlerini yutturur. Eşek nostaljisi çekenlerin dikkatine Zekâtın serin pınarlar gibi akışmadığı yerde eşek sesi yükselir. Faize takılanların, faize kapılanların olduğu yerde’’seslerin en çirkini’’inler.’’ İkraela ElaIKRA Çocuklarımıza vereceğimiz namaz terbiyesinin önemi nedir? Peygamberler nesillerine namazı nasıl öğütlemişlerdir?Hazret-i Lokman; tevhid şuurundan sonra ibâdet, tebliğ ve şahsiyet tavsiyelerine şöyle devam eder “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret! Doğrusu bunlar, azim gerektiren işlerdir.” Lokmân, 17 Evlâtlarımıza Namazı Aşılamalıyız Hazret-i Lokman, evlâdına ilk ibâdet olarak namazı emrediyor. Âyet-i kerîmede de buyurulur “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et!…” Tâhâ, 132 Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şöyle buyurur “Çocuklarınıza yedi yaşında iken namaz kılmayı emrediniz tâlim edin. On yaşında namazı terklerinden dolayı cezalandırın.” Tirmizî, Salât, 299 Maalesef zamanımızda; “Çocuktur, gençtir, hevesini alsın!” diyerek evlâtlarının dînî eğitimini ihmâl eden ve gevşeklik gösteren anne-babalar olmaktadır. Unutulmamalıdır ki, nefs doymaz. Hevesini almaz. Bilâkis tiryaki olur. Bir daha bırakamaz. Peygamberimiz, kızı Hazret-i Fâtıma ve damadı Hazret-i Ali’yi gece namazına kaldırırdı. Namazı evlâtlarımıza emredebilmemiz için; bu vazifeye, onlara Kur’ân eğitimi vermekle başlamamız gerekir. Kur’ân eğitimi, küçük yaşlardan îtibaren îtinâ ile yerine getirilmesi îcâb eden bir vazifedir. Zira çocuğun kulakları Kur’ân’ın sesine, kalbi Kur’ân’ın dünyasına âşinâ olmalıdır. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur “Kim Kur’ân’ı küçük yaşlarda öğrenirse Kur’ân onun etine ve kanına işler yani Kur’ân’ın feyziyle nurlanır.” Ali el-Müttakî, Kenz, I, 532 Hazret-i Lokman, îman ve ibâdet nasihatlerinden sonra ahlâkî öğütlere başlıyor. Zira bir mü’minin; sözleri, yürüyüşü, duruşu, bakışı, her davranışı zarâfet ve nezâket içinde olmalıdır “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.” Lokmân, 18 “Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt! Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.” Lokmân, 19 Hazret-i Lokman’ın, diğer peygamber ve sâlih zâtların nesiller husûsundaki en büyük endişeleri, âhirette evlâtlarından ayrı düşmektir. Kaynak Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl 2020 Ay Şubat, Sayı 180 İslam ve İhsan YAZAR M. Ali EŞMELİ seyri seyri çarşısında;Ne zaman diken gibi, kaktüs gibi bir beyan devreye girse, ortalık darmadağın gibi bir davranış yüzünden ülkeler ve memleketler birbirine gibi yaklaşımlarla nice savaşlar patlak gibi zulümler mukabil;Ne zaman gül misali ifadeler ve muhafazalı yaklaşımlar meydanlara hâkim olsa, o zaman da her taraf sükûnete ve güzelliğe gibi davranışlarla dikenlikler dahî ravzaya huzurla kardeşlikte karar misali hayırlar ve bereketler gibi bir adâlet bakımdan;Akıllı telefonlar ve internet sitelerinin sorumsuzca kullanımı yüzünden bozulan âdâb-ı muâşeret karşısında kaktüs gibilikten gül gibi olmaya adım atabilmek, çok mühim. Çünkü bugün;Ahlâkı kaktüsleşen ruhlarda ve dillerde; her türlü gıybet, iftira ve hakaretler bile, sıradanlaştı. En berbat kötülükler bile normal hâle geldi. Rezaletler bile, en süslü güzellikler diye addedilir açıdan;Gül terbiyesine ihtiyaç artık daha gülü, Hazret-i Peygamber’in ravza eğitiminden geçen bir gönlün gül terbiyesine ihtiyaç, dünden daha görebilen için Hazret-i Mevlânâ sesleniyor“Ey gafil kişi;Gül bahçesini veriyorsun da, dikenlik alıyorsun! Bu, sence aldanma değil mi, ziyan etmiyor musun?Allâh’ın o has kullarına karşı duyduğun öfke yüzünden karan­lıklar içinde kalmışsın. Gözlerin hiçbir şey yatıştır da çevrendeki karanlıklar dağılsın. Gözlerini aç, görme mutluluğu ile sevin. Hakk’a inanan dostlardan ibret al. Bu yolda ilerle, üstâd ol!”Bunun yolu da, illâ gül terbiyesi. Talip olanlara derler ki“Ey Hak âşığı!Sen, dînî ve insanî vazifelerini yap. Sakın;–Gönül gözüm açılmadı, kesret görüşünden kurtulamadım.» diye ümitsiz ve acıyan Allah, hiç ummadığın bir zamanda, sûrete ve şekle bağlılığı senden giderecektir.” MesnevîKaktüs ruhlulara da şöyle denir“Sen içini tamamıyla temizlemedin, sen kendi kusurlarını göremiyorsun! Ya olduğun gibi görün yahut da göründüğün gibi ol, içinden pazarlıklı olma!” MesnevîBil ki“Allah, içten pazarlıklı olup hâinlikte direnen suçluyu sevmez.” en-Nisâ, 107Zira o hâinler;“Allâh’ın râzı olmadığı sözü,•Gece kuruyorlar;•İnsanlardan da onu gizliyorlar,•Kendileriyle beraber olan Allah’tan ise ne tuhaf ki gizlemiyorlar.Çünkü hissetmiyorlar ki Allah;İşlediklerinin hepsini bilmektedir.” en-Nisâ, 108Buna rağmen ey gerçeği kavramayanlar!“İşte;–Siz,–Dünya hayatında–Onları–Savunuyorsunuz!Ama;•Onları,•Kıyâmet günü,•Allâh’a karşı•Kim savunacak?Veya;•Onların vekâletini•Kim üzerine alacaktır?” en-Nisâ, 109Hiç şu ilâhî ikazlara kulak ver“Sakın;•Hâinlerden taraf olma!” en-Nisâ, 105“Sakın;•Kendilerine hâinlik edenlerden yana uğraşmaya kalkma!” en-Nisâ, 107“Sakın;•İnkârcılara da yardımcı olma!” el-Kasas, 86“Sakın;•Cahillerden de olma!” el-Enâm, 35“Sakın;•Gafillerden de olma!” el-Arâf, 205“Sakın;•Şüphelenenlerden de olma!” el-Bakara, 147“Sakın;•Ortak koşanlardan da olma!” el-Enâm, 14Bu yüce fermanlara uymamak, şeytan ahlâkıdır. Zaten kaktüs ruhlu olanların hâli, iblisinkiyle aynıdır. Malûm“Allah sordu–Sana,•Emrettiğim hâlde,•Seni,•Secdeden alıkoyan nedir?»Şeytan cevap verdi–Beni ateşten,–Onu çamurdan yarattın.–Ben,–Ondan üstünüm!” el-Arâf, 12Allah da ona şöyle dedi–İn oradan!•Orada büyüklenmek sana düşmez!•Defol;•Sen alçağın birisin!” el-Arâf, 13Dolayısıyla gül tabiatının şartı şu“Sen;•Yürüyüşünde tabiî ol;•Sesini de kıs.” Lokmân, 19“–Sen,–Beraberindeki tevbe edenlerle birlikte•Emrolunduğun gibi•Dosdoğru ol!” Hûd, 112Yani her ilâhî emir, demektedir kiEy insan, gül ol;“Her dem gönül padişahlarının gölgesini iste. Haydi, o gölge vesilesiyle güneşten de iyi bir hâle gir. Mânâ nurları ile aydınlanmış bir insan ol!” MesnevîSakın kaktüs olma;“Ey akılsız kişi!Ne vakte kadar işve ve cilvelerle oyalana­caksın? Halkın yalanlarına, yüzüne gülmelerine aldanacaksın? O yalancı işvelerden, gülümsemelerden nasıl yardım umarsın?Halkın seni övmesini, sana yaltaklanmasını, onların tatlı ve kandırıcı sözlerini alıyor, altın gibi cebine padişahları olan velîlerin acı sözleri, hattâ dövmeleri; sana, yolunu şaşırmış sapıkların tatlı sözlerinden ve övmelerinden daha iyi­ padişahlarının tokadını ye!Sakın aşağıların ve alçak kişilerin balını yeme!Ermişlerin himmeti ile bir er ol!Onlardan hilat gelir, devlet mânen çıplak bir yoksul görürsen, bilesin ki, o zavallı, mutlaka kâmil in­sandan kaçmış, ondan uzak kör ve hem de hiç olan nefsinin isteklerine uymuştur. Eğer o;Mürşid-i kâmilden kalben uzak ve mahrum düşmeyip de onun dileklerine aşk ile uysaydı, kendisini de, yakınlarını da mânen süslemiş bil ki;Bu kirli dünyada kim kendisine yol gösterecek kâmil insandan kaçarsa, o; devletten ve mutluluktan kaçmış kâmil insanı, bir velîyi hor gören, yüzü yıkanmamış pis adam!Ne yapıyorsun?Kiminle kavga ediyorsun?Kime haset etmektesin?Görsene hey zavallı;Sen bir arslanın kuyruğu ile oynuyorsun; sen meleklere nedir bilmeyen, tamamıyla hayırdan ibaret olan bir gönle ne diye kötü söylüyorsun?Kendine gel de, o alçalışı kendin için yükseliş sayma!Kötü kimdir?Yaptığı iş, insanları ateş gibi yakan bir insan kimdir?Ezel denizinin ta kim oluyorsun da, ezel denizi karşısında ateş olmaya kalkıyorsun. Unutma ateş, daima suya mağlûp yüzünde leke ile ayıp görmeye, cennette diken toplamaya kalkışı­ gül değil de diken arayan kişi!Sen cennete girebilsen, orada kendinden başka diken bulamazsın!Ne diye;Güneşi balçıkla sıvamak istiyorsun, ayın on dördünde bir noksan, bir gedik, bir çatlak arıyorsun?Aklını başına al;Onlar hakkında kötü zanda bulunma, iyi zanda bulun!Böylece o yoldan sana bir feyz rüzgârı gelsin. Sen onlara haset ederek, neden rahmet suyunun önünü kesiyorsun, bağlıyorsun?Dur, velîlere karşı alçakgönüllü, saygılı ol!Bir eşek bile;–Hızlı yürüyeyim.» derken çamura düşerse, kalkmak ve kur­tulmak için uğraşır kalmak ve oraya yerleşmek için düştüğü yeri düzeltmeye kalkış­maz. Çünkü kendisini düşüren yerin, yaşanacak bir yer olmadığını eşekliğine rağmen gafil!Senin duygun, eşeğin duygusundan daha mı aşağı ki, gönlün; bir türlü kötü huylar, günahlar ve nefsânî arzular çamurundan sıçrayıp kalkmıyor?Yazık;Günah işlerken yorumlarda bulunuyor, kendini haklı çıkarmaya uğ­raşıyorsun da, hayret ki; gönlünü ve seni, alçaltan duygulardan çekip çıkarmak iste­miyorsun!Bir de tutmuş;–Bu davranış benim için uygundur. Ne yapayım, elimden bir şey gel­miyor. Allah kerem sahibidir; acze düşmüş kulunun suçuna bakmaz.» Hak işlediğin günahları bilmekte ve vicdanın da seni sen;Yine de kör sırtlan gibi gurura kapılıyor ve suçlarını hiç gör­ kıt akıllı!Kötü huy alışmışlıkla kuvvetlenince, seni ondan vazgeçirmek isteyene kızarsın, kin kil yemeye alışırsan, o kili yemene engel olan kişi, sana düşman tapanlar bile alışmışlıkla puta tapmayı huy edindiklerinden, kendilerini irşad edenlere düşman zahmete kızmakta ve cilâlanmadan nasıl ayna olacaksın?Ey gönül!Elinden geldikçe kul ol!Sultan olma!Yoksa;Senin şu lutfun, iyiliğin, servetin ve güzelliğin kalmayınca, yanında düşüp kalkanlar, senden usanırlar ve yüz seni övenler, aldatanlar ve yüzüne gülenler seni görünce;–İşte şeytan!» derler.–Mezardan başını çıkarmış bir hortlak!» diye senden ayrılmayıp eteğine sarılanlar da senden kaçar çoğu, insan yiyen canavar selâm vermelerine pek olma…Nicesinin gönülleri şeytan yatağıdır. Kendileri de insan şeytanıdır. O gibilerin lâflarına hiç inanma!Kim dünyada dost görünen düşmanın kendisini büyük göstermesine ve hilesine aldanırsa, vay hâline!Kendine gel;Kötü dost; derini yüzmek için seni kandırır, sana tatlı sözler başına al;Yabancı ve akra­banın da yaltaklanmasına önem kişilerin ağırlamasını ve hürmetini, düzenbazların hürmeti ve hatır sorması gibi bil. Yalnızlık ve kimsesizlik, adam olmayanların sevgisinden de saygısından da değerlidir.” MesnevîAdam olmayan o kaktüs ruhlu kimseler, iki dünyada da erbâb-ı zillettir“Onların;•Semirtmeyen,•Açlığı gidermeyen,•Kötü kokulu,•BİR DİKENDEN BAŞKA yiyecekleri yoktur.” el-Ğâşiye, 6-7Ancak gül tabiatlı olanlar cennete mazhar olacaklarından dolayı onlar hakkında da;“Ey ateş; İbrahim’e karşı serin ve selâmet ol!” el-Enbiyâ, 69 dendiği gibi kıvam, gerçek aşka bağlıdır. Hazret-i Mevlânâ buyurur“Gerçek aşk, hafifçe kulağıma diyor ki–Av olmak, avcılıktan daha karşı aptal ol, aldanma, gurura kapılma. Güneş olmaktan vazgeç de, zerre kapımda otur. Evsiz-barksız ol. Yani şunun bunun kapısına dâvâsına kalkışma, sadece pervâne ol.”Pervâne olmayıp da, gafilâne iddialara kalkışmak ise, eğrilik ve terslikle iş görmeye benzer. Hem de;BIÇAK TERSİ…Birisi bıçağı bastırdı. Olmadı–Niye kesmiyor bu?Öfkelendi. Keskin olmasına rağmen kesmeme inatçılığına hırslandı–Nasıl kesmezsin?Eliyle daha sert bastırdı onun üstüne. Yine olmadı. Keskin bir bıçak ile yumuşacık bir domatesi kesememek moralini bozmuştu. Can sıkıntısıyla bu defa bıçağa iyice abandı–Ne olursa olsun şimdi çok kuvvetli yüklendiği için kuvvetlice de bir feryat yükseldi ağzından–Eyvaah! Elim kesildi…O ne?Kanlar arasında daha yeni fark etmiştiHırs yüzünden meğer bıçağı ters tutmuş. Bıçağın ağzıyla değil, sırtıyla kesmeye kalkmış. Yani domatese bıçağın sırt tarafını dayamış, kesici tarafına da parmağını bastırıp inatla netice ortada Kanlar içinde bir kesilmeden önce durumu anlamak mümkündü. Ancak inatçılığı yüzünden yanındakinin ikazına kulak asmadığı gibi tepki göstermişti–Şimdi keseceğim işte.–Garip tutuyorsun.–Bana akıl verme. Herkesin tarzı var.–Ama.–Yahu buna da karışmasan olmaz mı?–Karışmak değil ki bu.–Tamam yeter. Ben biliyorum nasıl keseceğimi. Yıllardır yapıyorum bu işi.–Peki, sen bilirsin.–Hah şöyle rahat bırak beni.–Kolay gelsin o hâlde.–Sağol.–…–Eyvaah, aman, uf!–Ne oldu?–Ne olacak elimi kestim.–Niye?–Niye olacak. Ters tutmuşum, şimdi gördüm.–Söylemiştim ama kabullenmedin.–Göremedim, fark edemedim. Uff! Bayağı da derin kesmişim.–Kusura bakma fakat, tarz deyip de yanlışta inat ve bilgiçlik işte böyle neticeler doğuruyor!–Ne bileyim haklısın galiba.–Ayrıca gözlerine dair alârm bu. Demek ki tam görmüyor. Doktora gitmeli.–O da doğru.–Öyleyse gecikme!–…Bizzat şahit olduğum bir gerçek boyu insanı perişan eden içinden çıkılmaz türlü meselelerin neden meydana geldiğinin sebebini de ortaya koyan mânidar bir örnek. Âdeta yığınla çözümsüz meselelere ayna tutması için yaşanmış, acısı küçük, fakat tecrübesi büyük bir olgunluğa ulaşmadıkça insanoğlu, dış dünyanın bozuk ayarları yüzünden nice doğru fikirleri ve akılları bile dışlıyor. Almak istemiyor. Doğrunun kendisine takdim edilmesini sanki hazmedilmesi çok zor bir kötülükmüş gibi zannediyor ve inatla reddediyor. Israrla karşılaşırsa kabalaşıyor, hırçınlaşıyor. Dert, güya kendisine karıştırmamak. Güya bunun adı özgürlük ve rahatlık. Körü körüne bir kibir ve gurur yüzünden de daima haklı olduğunu farz ediyor. Gözünün görmemesini bile hesaba katmıyor. Gözü de görmese, eli de fark etmese, aklı da hissetmese mühim değil ki; kendi egosu bu ya, gerisi boş. Kimse akıl veremez. Yardım da edemez, çünkü ihtiyacı yok. Sadece lâfta yok. Göremeyen gözün yol gösterilmeye ihtiyacı olmaz mı? Fark etmeyen hissiyatın fark ettirilmeye ihtiyacı olmaz mı? Oluyor zaten. Ancak bu oluşu anlayış, acı bir eyvaha ve küçük de olsa mânidar bir musîbete bağlı olarak açıkO elin kesilme sebebi, bıçağın ters tutulmasından ziyade aklın ve idrakin ters kullanılması. Yani egonun ve nefsâniyetin tersliği. Hamlık ve cehâletin tersliği. Gaflet ve gururun tersliği. Yanlışta inatçılığın tersliği. Gül olacak yerde kaktüs oluşun aklında, kalbinde, ilminde veya herhangi bir kişilik özelliğinde terslik virüsü kapmaya görsün, basit gerçekler dahî idrak sahasına girmiyor. İçindeki terslik yüzünden yerinde ikazlara ve doğru ifadelere de inatla sırt döndüğü için sırtıyla ağzı dönen bıçağı göremiyor ve sonunda feryat dolu bir netice kaçınılmaz itibarla;Her meselede insana gerekli olan terazi, ve söz itibarıyla mutlaka muâmelâtta ve cemiyette mekân ve zaman içinde illâ yazık ki, bütün bunlarda tersliği ve zıtlığı, güya daha iyi yetişmeye vesile bir karaktermiş gibi şırınga ediyorlar da nice yuvalar altüst oluyor. Eğitim yerleri bile, insanı terbiyeden mahrum bırakmak için çalışıyor. Bilgi öğrenişi bile, cehâleti körüklüyor. Cahiller zaten öğrenmeye karşı kibirli. Boyalı prensiplerse, gözleri kör ediyor. Diplomalar da, acemîleştiriyor. Unvanlara gelince, nicelerini şaşkınlaştırıyor. İmkânlar ise, çok kimseyi terslik, işin içine koca dünya, bu tersliğin kıskacında devlerinin iyi niyetlerindeki terslik, ne ağır vahşetler meydana getiriyor. Yıllardır yüz binler ölüyor, milyonlar ölüyor. İnancına peygamber inceliğini değil, düşman kabalığını karıştıran kimselerdeki terslik; müslümanları hedef almış, en kötü ithamlar ve cinayetlerle ülkeleri mahvediyor. Her gafil, aslında bıçağı kendine batırıyor. Asıl düşmanları lâkin mest ediyor eğriliği düşman ayarıyla değil, peygamber ayarıyla istikametlendirmek rotasını ilâhî teraziye göre belirlemek tersliği düzeltme ellerdeki, dillerdeki ve gönüllerdeki tersliği doğrultma doğrultmadıkça;Ham ruhlar, doğruluk adına terslik için bahane arıyor. Firavun akıllar, rahatlık adına mel’anetlere bahane arıyor. Canavarlar, kendilerini korumak adına çok masum görüntülü perdeler ardında en ağır zulümlere bahane üretiyor. Dişsiz diye merhamet adına kardeş kardeşi yemeye bahane üretiyor. Daha nice ters bahanelerle ne cürümler, ne mel’anetler, ne katliâmlar, ne hüsranlar peş peşe…Hepsi;Kaktüs ruhlu yetişmiş ters insanların gibiler, her şeyi perişan ediyor. Sanatı da, sanatkârı da. Her ürettiklerinde kalpleri öldüren bir eğrilik ve terslik insanlığa gül gibi olmak misali neticelere ulaşmak için yine gül gibi olmak, müstesnâ güller ise, gönüldekiyle aynı lisan ikliminde yetişen bakımdan ârif mü’min, beyanın özü olan sözü;İlâhî ölçülere göre evvelâ ve illâ doğru söz» özelliğiyle hâsıl eder. Sonra onu, yüce terazinin yerli yerinde söz» inceliğiyle tartar. İçine mutlaka yumuşak söz» mayası katar. Bir de onu, gönül alıcı söz» olana dek yoğurur. Bilhassa en acı fırında bile tatlı söz» olarak pişirir. Tam kıvamında güzel söz» hâline getirir. Nihayet kalbe tesir edici söz» maharetiyle ikram eder. Böylece en güzel söz» tecellî eder…Ehl-i îmân için sarsılmaz söz» ekseni işte budur!Ancak o eksende;Cennet mühürlü selâm» kıvamda sözlerin karşısında yer alan bütün lâkırdılar her zaman hükümsüzdür. Nice yaldızlı söz» maskesi kullanılsa da o lâkırdılar hakkında Cenâb-ı Hakk’ın bizzat kullandığı tabirler; çelişkili söz», çünkü yalan söz», çünkü boş söz», çünkü çirkin söz», çünkü kötü söz», çünkü ileri-geri vebâli ağır söz», velhâsıl Allâh’ın râzı olmadığı söz» ifadelerinden hâlde;Ağzın güzelim sözlere olmuşsa mezar, Tüm dilleri bilsen ne çıkar, sâde zarar! İnsanla konuşmak mı murâdın, dostum, Bir tatlı dil öğren, onu herkes anlar!.. Seyrî Perde TanımıPerde kelimesinin Türk Dil Kurumuna göre tanımı şöyle;1. isim Görüşü, ışığı engellemek, bir şeyi gizlemek için pencereye veya bir açıklığın önüne gerilen örtü; “Durmadan pencere kapatıyor, perde çekiyorum.” – A. Ağaoğlu 2. Üzerine bir cismin görüntüsü yansıtılan saydam olmayan yüzey; “Sinema perdesi. Karagöz perdesi.” 3. İki yeri birbirinden ayıran bölme 4. Seste pes perde; “Sonra da ince ve çok acıklı bir perdeden şarkı söylemeye başladı.” – A. Midhat 5. Doğruyu görmeye engel olan şey; “Bu sözü duyunca gözlerimdeki perde kalkıverdi.” 6. hayvan bilimi Kaz, ördek, martı gibi hayvanların parmaklarını birbirine bitiştiren zar 7. müzik Bir müzik parçasını oluşturan seslerden her birinin kalınlık veya incelik derecesi 8. müzik Bu ses derecelerini sağlamak için çalgılarda bulunup parmaklarla basılan yer 9. tıp *** Katarakt; “Gözlerine perde inmiş.” 10. tiyatro Bir sahne eserinin büyük bölümlerinin her biri; “Oyunun üç perdesi de böyle alkışlar içinde geçti.” – M. Ş. EsendalKur’an-ı Kerim’de Perde Hakkındaki Ayetler Hangileri?NOT AYETLERİN TÜRKÇE MEALLERİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ RESMİ İNTERNET SİTESİNDEN ALINMIŞTIR. Sponsorlu Bağlantılar Bakara Sûresi 7. Ayet; Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap Sûresi 45. Ayet; Kur’an okuduğunda, seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde Sûresi 57. Ayet; Kim, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren ve elleriyle yaptığını unutandan daha zalimdir? Şüphesiz biz, onu anlamamaları için, kalplerine perdeler gerdik, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayet Sûresi 100/101. Ayetler; O gün cehennemi; gözleri Zikr’ime Kur’an’a karşı perdeli olan ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kafirlerin karşısına bütün dehşetiyle dikeriz!Meryem Sûresi 16/17. Ayetler; Ey Muhammed! Kitapta Kur’an’da Meryem’i de an. Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmiş ve kendini onlardan uzak tutmak için onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde Sûresi 19. Ayet; “Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!” Sponsorlu Bağlantılar Ahzâb Sûresi 53. Ayet; Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin vakitli vakitsiz Peygamber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz ,hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikahlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu Allah katında büyük bir Sûresi 54. Ayet; Tıpkı daha önce benzerlerine yapıldığı gibi, kendileriyle arzuladıkları arasına bir engel konmuştur. Çünkü onlar derin bir şüphe Sûresi 32/33. Ayetler; Süleyman, “Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim” dedi. Nihayet gözden kaybolup gittikleri zaman, “Onları bana geri getirin” dedi. Atlar gelince de bacaklarını ve boyunlarını okşamaya Sûresi 5. Ayet; Dediler ki “Ey Muhammed! Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz örtüler içerisindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık, seninle bizim aramızda da bir perde vardır. O halde sen istediğini yap, şüphesiz biz de istediğimizi yapacağız.” Sponsorlu Bağlantılar Şûrâ Sûresi 51. Ayet; Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet Sûresi 23. Ayet; Nefsinin arzusunu ilah edinen, Allah’ın; halini bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız? Sponsorlu Bağlantılar Mutaffifîn Sûresi 15. Ayet; Hayır, şüphesiz onlar, kıyamet günü Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır.

yürüyüşünde tabii ol ne demek